Türkiye’nin son yıllarda hızla düşen nüfus artış hızı, ülkenin gelecekte karşı karşıya kalabileceği demografik sorunlara yönelik endişeleri artırıyor. Uzmanlara göre bu yalnızca nüfus artışını yavaşlatmakla kalmıyor; yaşlı nüfus oranını yükselterek ekonomik ve sosyal yapıyı kökten etkileyebilecek riskleri de beraberinde getiriyor.
Doğurganlık Hızında Süreklilik Gösteren Düşüş
TÜİK verilerine göre “toplam doğurganlık hızı” 2001’de 2,38 seviyesindeyken 2014’ten itibaren düzenli olarak düşüşe geçti. 2014’te 2,19 olan oran, sonraki yıllarda hızla gerileyerek 2018’de 2’nin altına indi. Bu tarihten sonra düşüş daha da belirginleşti; 2019’da 1,89 olan doğurganlık hızı, 2024’te 1,48’e kadar düştü.
Bu oran, nüfusun kendini yenileme seviyesinin altında kaldığından Türkiye’nin uzun vadeli nüfus yapısında ciddi bir daralma riskine işaret ediyor. Uzmanlara göre bu gidişat devam ederse Türkiye, yakın gelecekte AB ortalamasının da altına inebilir.
Uzmanlardan “Yüksek Alarm” Uyarısı
TÜİK Başkan Yardımcısı Furkan Metin, doğurganlığın 1,4 seviyelerine yaklaşmasının “yüksek alarm” düzeyi olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin geçen yıl “çok yaşlı ülkeler” kategorisine girdiğini hatırlatan Metin, gelecek 25 yılda yaşlı nüfus oranının yüzde 25’i aşabileceğini söylüyor.
Metin’e göre doğurganlık hızındaki düşüş, önümüzdeki 10 yıl boyunca bu şekilde devam ederse geri dönüşü çok zor bir sürece girilecek. Özellikle sosyal güvenlik sistemi üzerinde oluşacak yük, sağlık ve bakım maliyetlerinin artması gibi sorunların da giderek ağırlaşacağı vurgulanıyor.
Yalnızlaşma ve Aile Yapısındaki Değişim
Metin, Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının dünya ortalamasının üzerinde olmasının doğurganlığı olumsuz etkilediğini belirtiyor. Geç evlilik, geç çocuk sahibi olma ve tek çocuklu aile yapısının yaygınlaşması, gelecekte yalnız yaşayan bireylerin sayısını artıracak bir eğilim oluşturuyor.
Bugün her 5 haneden 1’inde yalnız bir kişinin yaşadığına dikkat çeken Metin, bu bireylerin önemli bir kısmının 55 yaş üstü kadınlar olduğunu belirterek aile yapısının öneminin ilerleyen yaşlarda daha net ortaya çıktığını ifade ediyor.
Nüfus Politikaları Değişti
MSÜ Deniz Harp Okulu Dekanı Prof. Dr. Cemalettin Şahin, Türkiye’nin yaşadığı nüfus krizinin yeni olmadığını, kökeninin 20 yıl öncesine dayandığını söylüyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfus artışını teşvik eden politikalar uygulanırken, 1950’lerden itibaren çeşitli kampanyalar ve uluslararası etkilerle nüfusun düşürülmesine yönelik adımlar atıldığına dikkat çekiyor.
Şahin, 1963’te hazırlanan raporlar ve Nüfus Planlaması Kanunu’nun da bu dönemin bir parçası olduğunu, Türkiye’nin artık tam tersi bir sorunla yani yaşlanmayla mücadele ettiğini belirtiyor.
Çözüm Önerileri
Prof. Dr. Şahin’e göre nüfusun yeniden dengeye kavuşması için yalnızca ekonomik teşvikler yeterli değil. 1+1 ve 2+1 konutların çocuk yetiştirmek için uygun olmadığına değinen Şahin, konut mimarisinin yeniden ele alınması gerektiğini savunuyor. Eğitim sürelerinin daha makul seviyelere çekilmesi, gençlerin aile kurma süreçlerinin kolaylaştırılması ve toplumsal kültürde çocuk sahibi olmanın öneminin yeniden vurgulanması çözümün bir parçası olarak görülüyor.
“Topyekûn Seferberlik” Çağrısı
Uzmanlara göre Türkiye giderek yaşlanan bir ülke haline geliyor ve mevcut iş gücü, tarım başta olmak üzere pek çok alanda ihtiyacı karşılayamaz duruma geliyor. Hem Metin hem de Şahin, demografik dönüşümün ekonomik yapı üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirterek nüfus konusunda kapsamlı, uzun vadeli ve kararlı bir stratejinin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.
Türkiye’nin geleceğine yönelik endişeleri gidermek için demografi alanında “topyekûn seferberlik” gerektiği yönündeki görüşler giderek güç kazanıyor.