Raporu hazırlayan bilim insanlarından Boris Sakschewski, Dünya’nın durumunu, “vücutta aynı anda görülen iltihap, kolesterol, karaciğer ve akciğer fonksiyon bozuklukları”na benzetti. Bu benzetme, farklı ekolojik sorunların üst üste gelerek yaşam destek sistemlerini tehdit ettiğini vurguluyor.
Gezegenin Nabzı Tehlikeli Seviyede
Bilim insanları, gezegenin sağlığını değerlendirmek için dokuz temel sınır belirliyor:
- Biyosfer
- Biyojeokimyasal döngüler
- Yeni maddeler (kimyasal kirlilik)
- İklim değişikliği
- Tatlı su kaynakları
- Arazi kullanımı
- Okyanus asitlenmesi
- Hava kirliliği
- Ozon tabakası
2009’da bu sınırların üçü aşılmışken, 2015’te dört, 2023’te altı sınır aşıldı. 2025 raporuna göre ise dokuz sınırdan yedisi artık kırmızı alarm veriyor.
Raporda özellikle türlerin yok oluş hızı ve doğal ekosistem kaybı üzerinde duruluyor. Bu alanlarda güvenli sınırların çoktan aşıldığı ve yaşamın sürdürülebilirliği için kritik tehditler oluşturduğu belirtiliyor.
Ayrıca, son yüz yılda sanayileşme, ulaşımda fosil yakıt kullanımı, büyük ölçekli hayvancılık ve sentetik gübreler nedeniyle doğadaki azot miktarı iki katına çıkmış durumda. Bu durum ekosistem dengelerini derinden sarsıyor.
Tüm bu karamsar tabloya rağmen rapor, iki alanda olumlu gelişmelere işaret ediyor:
- Hava kirliliği birçok bölgede azalmaya devam ediyor.
- Ozon tabakası, alınan uluslararası önlemler sayesinde yavaş ama istikrarlı bir şekilde onarılıyor.
Bu gelişmeler, küresel iş birliği ve politika değişikliklerinin olumlu sonuçlar doğurabileceğini kanıtlıyor.
Potsdam Enstitüsü’nün raporu, Dünya’nın güvenli yaşam sınırlarının büyük ölçüde aşıldığını ve acil önlemler alınmadığı takdirde ekolojik sistemlerin geri dönüşü olmayan bir yola gireceğini gösteriyor. Bilim insanları, iklim kriziyle mücadelede hem küresel politikaların hem de bireysel davranışların hayati önem taşıdığını vurguluyor.