ABD Kongresi, ülkenin kurucu üyeleri arasında bulunduğu NATO’dan çekilmeyi öngören dikkat çekici bir yasa tasarısını tartışmaya açtı.
Kentucky’li Cumhuriyetçi Temsilci Thomas Massie tarafından hazırlanan bu tasarı, kabul edilmesi hâlinde Başkan Donald Trump’ın NATO’dan ayrılma kararını resmen ilan etmesini zorunlu kılacak. Bu gelişme, yarım yüzyılı aşkın süredir süren ABD-NATO ilişkisinde köklü bir dönüşüm anlamına gelebilir.
Tasarıda NATO’nun Rolüne Yönelik Eleştiriler
Massie’nin internet sitesinde yayımladığı tasarı metni, NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin ulusal çıkarlarına uygun bir yapı olmaktan çıktığını savunuyor. Metin, ittifakı “tarihi misyonunu geride bırakmış, işlevi azalmış eski bir kurum” olarak tanımlıyor. Bu yaklaşım, özellikle son yıllarda ABD iç siyasetinde sıkça dile getirilen “ABD’nin müttefiklerini gerektiğinden fazla finanse ettiği” yönündeki eleştirilerle paralellik gösteriyor.
Savunma Harcamaları ve ‘Aşırı Yük’ Tartışması
Tasarı, Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarında ABD’ye büyük ölçüde bağımlı olduğunu ve bu durumun Amerikan vergi mükelleflerine gereksiz bir mali yük getirdiğini öne sürüyor. Massie’ye göre ABD, “başka kıtaların güvenliği için kendi kaynaklarını tüketmemeli”. Metinde bazı Avrupa ülkeleri, “sosyalist politikaların yol açtığı başarısızlıklar” nedeniyle kendi güvenliklerini üstlenemez durumda olmakla eleştiriliyor. Bu ifadeler, tasarının yalnızca finansal değil, ideolojik bir duruş da içerdiğini gösteriyor.
Avrupa’nın Kapasitesi ve ABD’nin Rolü
Yasa tasarısında, Avrupa’daki NATO üyelerinin ekonomik ve askeri açıdan kendi güvenliklerini sağlayabilecek güçte olduğu savunuluyor. Bu nedenle ABD’nin ittifak bünyesine aktardığı kaynakların gereksiz bir harcama kalemi hâline geldiği iddia ediliyor. Tasarıya göre ABD, artık Avrupa’nın güvenlik garantörü olmaktan çekilerek kendi ulusal önceliklerine odaklanmalı.
Kabul Edilirse Süreç Nasıl İşleyecek?
Tasarı Kongre’den geçerse Beyaz Saray, NATO’dan ayrılma niyetini ittifaka resmi bir bildirimle iletmek zorunda kalacak. Bu adım yalnızca Washington–Brüksel ilişkilerini değil, küresel güvenlik mimarisini de köklü biçimde etkileyebilir. Uzmanlar, böyle bir kararın transatlantik savunma yapısında tarihi bir kırılma yaratabileceği ve uluslararası dengeleri ciddi şekilde sarsabileceği görüşünde.